"Çoğu
zaman karşılıklı konuşma bu görme görülme
işlemini dile getirme çabasıdır.
'Sizin her şeyi nasıl gördüğünüz'ü
benzetmeyle ya da doğrudan açıklama çabanızla, 'onun her şeyi nasıl gördüğü'nü
anlama çabanızdır."
(John
Berger)
-Görebilseydim-
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, rüzgâra verirdim bakışlarımı. Kederi alırdım insanların
gözlerinden. Ömürlerine ömür katan işleri yapmalarına dair sözler ederdim.
Sevmeleri için tanımaya, emeğe inanmalarını isterdim.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, gözün iklimini anlatırdım insanlara. Her yeni insanı
tanımada bu yolculuğun bir başka yanını keşfedebileceğimizi dillendirirdim.
Yaşamaları için sevmeye, hayatı anlamlandırmaya özenle çaba göstermelerini
isterdim.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, her yeni günde yeni bir hayatın kurulabileceğini öğrenmeye
verirdim kendimi. Dünyanın unutulmaya yüz tutmuş bir dilini öğrenirdim.
Öğrenmenin merakla,sevmenin
istekle oluşabileceğini anlatırdım. Bunun için de algılarının açık olmasını
isterdim.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, Kant'ı bir ders kitabı gibi okumaya karar verirdim.
İnsanlara önce aklın, sonra da algının yordamını öğrenmelerini anlatmaya
çalışırdım. Bir de; güzellik ve
yücelik duygularının bir insan ömründe nerede/nasıl biçimlene durması gerektiğini
anlatırdım. Çağının çağdaşı olabilmeleri için, akılcılığı öncelemelerini
isterdim.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, kendimi yeryüzü gezgini kılardım. Sınırları kaldırırdım
aradan, dillerin ve inançların zenginliğini zenginliğim bilirdim. Kendi dilimi
yeniden kurardım, yazı yolumu ve düş seyrimi yeni gördüklerimle biçimlerdim.
Kendi olabilmesi için insanın, bir yere, bir kişiye/ duyguya ait olmanın da
yeni bir dil kurmak olduğunu bilmelerini isterdim.
Görebilseydim
Eğer;
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, durur kendime bakardım. Sonra da etrafıma göz atardım.
Gördüklerim karşısında güneş gibi gülümser; üzüldüklerime, kederlendiklerime
ise tarihte yerini alacak bir kahkahayla eşlik ederdim son yolculuklarına.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, derin derin üç nefes alırdım; biri geçmiş, diğeri gelecek
ve sonuncusu ise şu an için. Huzuru içime yerleştirdikten sonra, yaşamakta
olduklarımın tadını çıkarır, üzenlere hoşçakal derdim. Üzdükleri için değil,
onların da yaşayacakları daha güzel zamanları olduğunu bildiğim için.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, göklerde uçardım, denizlere açılırdım, yağmur ormanlarında
kaybolup yolumu tekrar bulurdum. Sorunların eğlenceye dönüştüğü dünyaya kadeh
kaldırır, oyuna yeniden başlardım. Büyülü şehirlere giderdim. Sokaklarının
tarif edilemez gücünü hissederek adımlarken, güneşin önderliğinde gülümseyen
yıldızlara el sallardım. Hiç kuşkusuz, göremediklerimi
görüp, tepki verebilseydim eğer, her şeyiyle farklı 'keşke'siz bir dünya
olurdu.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, gözlerimi kapardım. Duyduklarımı, hissettiklerimi
anlatırdım tüm dünyaya. Farkında olmayanlarla, olamayanları toplar;
göremeyenlerle paylaşırdım.
Görmek
istemeyenlere eşlik ederdim.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, ağlar atardım uzay denilen yere. Gezegen tarlasından
ağlarıma takılan minik ışık huzmelerini toplar, uyurken serperdim insanlığın
üzerine. Güneşin zararlı
ışınlarını düzeltir, gezegenleri kendi sırama göre dizerdim.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, sonsuzluğun ve yaşamasızlığın ortak noktasının evrende
asılı kalmış zaman olduğunu farkederdim.
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, yerçekimi olan dünyamızda, yerçekimine ters olan bir başka
hayatı da görürdüm. Topu her yukarı fırlattığımızda bize geri gönderenleri ya
da uçakların
uçmasına yardımcı olanları...
Göremediklerimi
görebilseydim eğer, işitemediklerimi işitir, duyamadıklarımı duyardım;
tadamadıklarımı tadar; hissedemediklerimi hissederdim. Evrenin sonsuzluğunun
her hücresinde kendi
varlığımı duyumsardım. Ah, göremediklerimi görebilseydim eğer,
yaşayamadıklarımı yaşayabilir miydim? Belki de yaşanacak bir şey kalmazdı
bilmediklerimi bilseydim eğer…
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder