7 Mayıs 2012 Pazartesi

Telefonun başında çaresiz bekliyorum durumu:



Biriyle cilveleşmeye başlarsınız, derken Facebook ve Twitter üzerinden tatlı atışmalar başlar. En kritik nokta numaralar verildikten sonra ki ciddiye alınma durumudur. İlk önce kim arayacak karmaşası, çok basit gibi gözükse de buz dağının ardında kocaman bir sorun vardır. Onun adı "Ego" ! İlk mesajı atan ben olursam çok ciddiye alıyorum gibi gözükür müyüm endişesi. Eğer beni yeteri kadar istiyorsa gelir alır tripleri ve bunun gibi "Eğer" ile başlayan akla gelebilecek bin bir soru...

Sonrasında zamanında çalmayan telefonlar sonucu,  girilen bunalımlar başkalarıyla kafa dağıtma çabaları ve hep aynı bilindik son. İnsanın kendini kandırması kadar,  yıpratıcı bir durum tabi ki çok vardır. Çünkü hayat gerçekten zor. Karşımızdakilere, her gün küçük veya büyük yalanlar söylüyor olabiliriz. Onların gerçeği bilmemesi işimize geliyor da olabilir. Peki ya kendimize söylediğimiz yalanlar. Hoşlandığımız kişi bizi aramadığı zamanlarda, uydurduğumuz bahaneler. Hepsi çok tanıdık hepsi çok bildik... Zamanında, bende binlercesini kendime söylemiştim. Mesajım belki gitmemiştir diye, aynı mesajı ikinci defa gönderdiğim elbette olmuştur. Biliyorum çok zavallıca ama insan bazen gerçekleri görmek istemiyor işte...


Şuan bir işle uğraşıyor ve bana geri dönemiyor:

Yok yahu kesin kontörü bitmiştir. Aslında nasıl aramak istiyor, beni. Ama yanında kimse de yok. İlk çağda yaşıyoruz çünkü! İletişim araçları da kısıtlı. Ah be kızım sende iyice paranoyaya bağladın, hemen kuruyorsun kafanda. Oda seni düşünüyor deli gibi... Eminim öyledir! Görmek istemediğim acı gerçeği kabul etmem inanın benim de yıllarımı aldı. Sonunda biri benimle gerçekten ilgilenmediği fark ettiğimde hep şöyle dedim. Onun umurunda bile değilsin, umurunda bile değilsin, umurunda bile değilsin... Ne zaman bunu itiraf etsem, kendimi kandırmayı bırakıp olayları kabullenirim. Ve artık karşımdaki de benim umurumda olmaz.


Erkek-kız ilişkileri çok karmaşık gibi görünür:

Birçok kız arkadaşım erkekleri anlamadığından, birçok erkek arkadaşım da kızların ne istediğini çözemediğinden yakınır. Olayları kavrayabilmek için, olabildiğince sade bakmak gereklidir aslında. Bir şey ya vardır, ya da yoktur! Biri sizi sevmiyorsa, sizi sevmesini beklemeyin. Bir kişi sizi aramıyorsa, aramasını da beklemeyin. Çünkü siz onu beklerken, o muhtemelen başkalarıyla ilgileniyordur.

Geçmişe dönüp baktığımda kendini sevmeyen birini görürdüm hep. Kendimden önce başkalarını düşünmem, başlarda bana zarar vermiyor gibi gözükse de yaşadığım hayal kırıklıkları beni mutsuzluğa sürüklemişti. İnsanı yıllar değil yaşadıkları olgunlaştırıyor. Gözümüzde büyüttüğümüz onca şey geriye dönüp baktığımızda ne kadar da safmışım dedirtiyor. Hayat; bize hakkını vererek, yaşamayı bir şekilde öğretiyor.

Bu aralar insanoğlunu çöle düşmüş, balık gibi görüyorum. Herkes, bir damla suyun peşinden sürüklenip gidiyor. Açıkçası, duygular maddelere bağımlı hale geldiğinden beri ne Ferhat kaldı ne de Mecnun. Siz hala, gerçek kalan bir şeyler mi umut ediyorsunuz? Edin tabi, umut bu hayatı çekilir kılan tek şey çünkü. Bende sık sık tüketiyorum kendisi...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder