19 Mayıs 2013 Pazar

Terk ediliş üzerine;


Bir sabah sesiyle uyandım:

"Gu gu guk, gu gu guk." Saat daha erkendi. Gece, yarısını açık unuttuğum panjur aralığından girip, sabah uykumu bölen sevimli kumruyu görünce, nedense kızamadım. Her ne kadar panjurlar kapalı uyumayı sevsem de o günden sonra panjuru hep aralık bıraktım. Artık alarm kurmaya gerek duymuyordum. Sabah sesi belliydi. "Gu gu guk, gu gu guk." Ona alıştığım gibi oda bana alışmıştı, biraz da şanslıydı. Ekmek kırıntılılarını bırakırken; artık benden kaçmıyor, garip bir şekilde, ertesi gün yiyecek bırakmazsam kızacakmış gibi bir tavır takınıyordu. Birbirimizi sevmiştik ya da ben öyle sanıyordum...




Bir-iki hafta sonra hiç kıpırdamamaya başladı. Başlarda bana bağlandığını düşünmüştüm ama öyle değildi. Beslenmek için bile yerinden ayrılmıyordu. O aralar; bitirme tezi, okulun son senesi derken, ben de zamanımın büyük çoğunluğunu odamda geçirmeye başlamıştım. Resmen oda arkadaşı olmuştuk, bir çok deliliğime tanık oluyor ve hala beni terk etmiyordu. Arada camı açıp dinlediğim müzikleri ona dinletiyor, varlığını kabullendiğimi bir şekilde göstermeye çalışıyordum. Sürekli aynı yerde kalmak beni boğuyordu onu da boğuyor olmalıydı. Sonra bir gün ansızın uçup gitti. Kalktığında oturduğu yerde 2 tane yumurta olduğunu fark edince şaşırdım ve gülümsedim. Bağlandığı şey, ben değil çocuklarıydı. Olayları görmek istediğim gibi gördüğüm için kendime biraz da olsun kızmıştım. Akşama geri döndü ve yumurtaların üzerinde 15 gün daha, hiç kıpırdamadan yattı. 





İki yavru da yumurtadan çıktıktan sonra, 3 gün  daha onlarla kaldı. Bir akşam üzeri uçup gitti ve yavrularıyla ilgilenmeyi kesti. Kumru yavruları daha çok küçüktü, yaz yaklaşıyordu ama hava tam olarak ısınmamıştı. Gece hava sıcaklığı düştükçe, üşüdüklerini karşıdan hissedebiliyordum. Bir ayakkabı kutusu bulup altına pamuk serdim. Bir hafta boyunca içeride besledim.  Başlarda gözlerini dahi açamayan sevimli kumru yavruları yavaş yavaş hareketlenmeye başlamışlardı.



10 gün içerisinde inanılmayacak derece büyümüşlerdi. Bu kadar hızlı büyümelerine mantıklı açıklamalar üretmeye çalışıyordum, ta ki kumruların annesini gizlice onları beslediğini fark edene kadar. Bazen olaylar gözümüze farklı şekilde görülebiliyor. O kadar az iyi şeyle karşılaşıyoruz ki kötü olaylara hemen inanı veriyoruz. Yavruların büyümesinin, benim sayemde olduğunu düşünüp mutlu oluyordum ama geri planda onları büyüten, yaşamalarını sağlayan yine kendi anneleriydi. 



Bir gün anneleri geldi ve bıraktığı emaneti alıp gitti. Geriye sadece bir kaç ekmek kırıntısı ve arkalarında bıraktığı pislikleri kaldı. Çok titiz olmamın yanı sıra, kokuya karşı aşırı duyarlı biri olarak varlıklarında hissetmediğim kötü kokuyu gidişleriyle daha fazla hissetmeye başlamıştım. Gidişlerinin ardından saatlerce pencereyi temizledim. Terk edilmek duygusunun, beni incitmediğini söyleyemeyeceğim. Bir gün, gideceklerini biliyordum ama yine de gitseler bile geri dönmelerini ummaktan kendimi alamıyordum. Bir kuşun; beni hatırlamasını düşlemek kadar çılgınca pek çok şey var, bundan kuşkum yok. Hayatımıza birileri girer ve çıkar. Yumurtanın çıkmasını beklemek kadar heyecanla beklenen, yeni filizlenen ilişkiler gibi sabırsızca beklediğiniz anları düşünün. Duygularınız o küçük yavrular gibi bir anda büyüyüp sonunda bir başkası alıp götürene kadar doruğa ulaşmazlar mı? Kuşlar beni terk edip gittikten sonra, pisliklerinin kokusuna tahammül edememem gibi değildir midir, aydınlanış? Kim olayların içindeyken fark edebiliyor olacakları? Biraz üzgünüm, biraz boş, biraz da terk edilmiş...

( Penceremdeki kumrulara ithafen. )



2 yorum :

  1. çok hoşmuş..çok beğendim bu yazıyı..
    bende kumru beslemiştim..hala da 2 tane besliyorum..dünyanın eşini bilen tek hayvanları onlar..
    http://zoomlabakalim.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim=) yazdıklarının başkaları tarafından beğenilmesi çok güzel duygu. kumrulara gelince, ayaklarına ojeyle işaret koymuştum, arada camıma uğruyorlar sanki seni unutmadık der gibi...

    YanıtlaSil