2 Haziran 2013 Pazar
Direnmek bir duygu olsaydı, şüphesiz aşk olurdu...
Son sınıf reklamcılık bölümü öğrencisiyim.Yarın final sınavlarım başlıyor ama kazanmamız gereken daha önemli bir sınav var. ''Tam bağımsız Türkiye!'' Okulum uzarsa zerre kadar umurumda değil! Peki ya neden?
Taksimde başlayan, kimilerine göre iki ağaç yüzünden gereksiz büyüyen direniş hareketi, tepeden yuvarlanan kar tanesi gibi büyüyor, büyümeli! Sustuk; sıra bize geldi ve özgürlüğümüzü kaybettik. Başbakan Tayyip Erdoğan; bizden, birkaç marjinal, alkolik veya çapulcu diye bahsediyor. Sanırım medyaya getirdiği sansür nedeniyle ne kadar fazlayız bilmiyor.
Yabancı basın ve sosyal medya üzerinden takip edebildiğimiz olaylardan, ''sadece televizyon izleyen kesimin'' zerre kadar haberi yok! İki gündür, Gündoğdu meydanında eyleme destek vermekteyim. Başlarda sorunsuz başlayan diriliş hareketi, polisin şiddeti artırmasıyla bozuldu. Amacımız sesimizi duyurmak, her geçen gün biraz daha yitirdiğimiz özgürlüğümüzü geri kazanmaktı. Bulunduğumuz grupta; küçücük çocuklar, gençler ve birbirinden tatlı büyüklerimiz vardı. Hep bir ağızdan aynı şeyi söyledik. ''Türkiye, laiktir laik kalacak!''
Yanımızda bizim seçtiğimiz milletvekillerimiz yoktu!
Bizim üzerimizden rant sağlayan medya mensupları yoktu!
Halkın güvenliğini sağlamak için var olan ordumuz yoktu!
Türk, Kürt, Ermeni, Müslüman, Ateist, Gavur, Zengin, Fakir yoktu.
BİZ VARDIK!
Çoğumuz ailelerimize haber vermeden gelmiştik çünkü başımıza çok kötü şeyler gelebilirdi.
Polisin üzerimize tazyikli su sıkmasından ya da biber gazı ile saldırılmasından korkmuyorduk!
Sopalarla dayak yemekten, korkmuyorduk.
Korktuğumuz tek şey vardı, laik olamamak. Gericilerin yarattığı kaos ortamında kalmaktan yorulmuştuk, SUSTURULMAKTAN SIKILMIŞTIK.
Sonra polisler geldi ve olayların akışı, hızlı bir şekilde değişti. O ara, Gül Sokak'ta yürüyen grubun içindeydim. Bir anda gözlerim yaşarmaya ve öksürmeye başladım. Koşuşturma başlamıştı Basmane'ye atılan gazların kokusu Gül Sokağa kadar gelmişti. Polis, başbakanın deyimiyle ülkesini savunan teröristleri dağıtmaya geliyordu. Onlar bizi dağıtmak değil, öldürmek istiyordu!
Gece yarısı, arkadaşlarla Bostanlı'ya geçtik. Bostanlı'da tencere ve tavasını alan dışarı çıkmıştı. Araçlar konvoy olmuş, korna sesleri sokak aralarında yankılanıyordu. Evde kalan kişiler de ışıkları açıp kapatarak direnişe destek veriyordu. Her gördüğüm dayanışma hareketinde, ağlamak istedim. ''Zıpla, zıpla, zıplamayan Tayyip'' sloganlarıyla tüm Bostanlı ve Karşıyaka ülkesine sahip çıkıyordu. Sonra bir teyze gördüm, elinde metal çay tabağı ve çay kaşığıyla koşturarak sloganlara eşlik ediyordu . Sanırım balkonunda çay içerken sesleri duyup kendini sokağa atmıştı. Çay tabağı ve kaşığından çıkan ses azdı ama ruhundan çıkan ses, yobazları sağır edecek kadar fazlaydı. Dün, çoğu yer gibi İzmir'de uyumadı. Hepimiz aynı ağızdan şiddeti kınadık. Yağmur yağdı, ıslandık. Bir amca yağmurun Atatürk'ün göz yaşları olduğunu söyleyip ağlamaya başladı. Bir çocuk uyuması gereken saatte laikliğini geri kazanmak için bayrak tutuyordu. İlgisiz sanılan gençlik, özgürlük aşkıyla yanıyor vatanı için savaşıyordu. Kısacası Türkiye için destek veren herkes, kendi arasında gururlu ve mutluydu. Dileğim yurt içinde gerçekleşen tüm eylemlerin amacına ulaşması. Biz türk gençliği; yasaklardan doğacak özgürlüğümüzü umutla savunmaktayız!!! Ulu Önder Atatürk'ün dediği gibi: EY TÜRK GENÇLİĞİ!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafa etmektir.
Polisin gösterdiği şiddet nedeniyle çeşitli illerde hayatını ve sağlığını kaybeden arkadaşlarımız unutulmayacak. Tam bağımsız Türkiye için savaşan ve bu yüzden özgürlüğünü kaybeden gençlik unutulmayacak!
İktidarın; haklarını savunan halkına, alkolik ve çapulcu olarak seslenmesi ve hor görmesi unutulmayacak.
HER YER TAKSİM! HER YER DİRENİŞ...
Bu yazı tüm inananlar için yazılmıştır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder