31 Ekim 2014 Cuma

Rumi "Efendim"


Bir yakınıma gündüz ders çalışamıyorum ancak gece 12:00'den sonra kafamı toparlayabiliyorum dediğimde hayırdır ileride pavyon mu açacaksın demişti.

Beklenenin aksine :

Okul bittikten hemen sonra işe başladım. Mesai saatlerim hafta içi 08:30-17:30 arası. Mükemmel değil mi? Uzaktan davulun sesi gerçekten hoş geliyor.  Size evimin işe uzaklığından dolayı her gün 3 saatimi yola harcadığımı söylesem, üstüne işten sonra Yüksek Lisans derslerini de hesaba katarsak işin rengi bir anda değişiyor.





Baba yorgun, bir ben değil herkes yorgun... Hangi arkadaşımla konuşsam şehirden kaçıp köye, toprağa taşınmak istiyor.


Taşra-Şehir arasında mekik dokuyan biri olarak hayal ettikleri sakin yaşamın aslında hiç de öyle olmadığını her gün bizzat şahit oluyorum.


Tavuklar, kazlar, bahçede yetişen sebzeler, zeytin ağaçları, camı açtın kuş seslerinden eser yok; herkesin yerleşmek istediği huzur dolu kasabada.





Daha bir kaç ay önce çok sevdiğim komşum, traktörün üzerinde feci şekilde can verdi. Sabah selamlaşmıştık halbuki.


Üç kuruş bizim oralarda pek meşhur bu aralar.Üzüm üç kuruş, domat üç kuruş, ne ekersen ek üç kuruş. Karın tokluğuna yaşayan komşularım, sadece karınları değil gönülleri de tok. Hiç olmazsa gelecekten umutlular. Seneye mahsul çok değerli olacakmış diyorlar. Ben de onlar gibi tutunmak istiyorum geleceğe.


İşimden memnunum, alanımda ilerleme kaydettiğimi düşünüyorum. Zaten İzmir Alsancak çalışmak istediğim tek yerdi. Açıkçası iyi bir yazar olmak dışında, büyük hayallerim de olmadı.


Alsancak cıvıl cıvıl. Kordon, Gazi Kadınlar, Gül Sokak gerçekten yaşanılası.

Gül Sokakta akşam yemeğini yerken "Kremalı mantar çorbasının kreması eksik,t-bone steak o bıçakla yenmez şekerim" diye garsonu haşlayan memnuniyetsiz insanların diyarından ayrılıp, birazdan başka bir dünyaya geçiş yapacağım;samimi insanların diyarına...

Bizim buralarda en büyük  kazanç umut aslında. Şehir insanın aksine tüketim üzerine kurulmuş sistemin henüz farkında değiller. Çok şükür bizimkiler geride yaşıyor. AVM yok, markalar yok, Fransız veya İtalyan restoranları yok. Olumsuz anlam taşımasına rağmen gelişmemişlik pek de yakışıyor "Helvacı'ya"


Peki bir çok şeye sahip olmalarına rağmen büyük şehir insanları neden mutsuz? Her iki kültüre de aşina ben. Kendim de dahil bir ara yabancılaşmanın eşiğinde boğulacak haldeydim. Gösterişin insanları öldürebileceğini fark ettiğimde, büyüklerin sözlerinin  ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlamıştım.


Hayranı olduğum Mevlevilik akımımın öncüsü Rumi, çok kısa özetlemiştir aslında durumu;





Güneş gibi ol şefkatte,merhamette.

Gece gibi ol ayıpları örtmekte.
Akarsu gibi ol keremde,cömertlikte.
Ölü gibi ol öfkede ,asabiyette.
Toprak gibi ol tevazuda,mahviyette.
Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol.

Olduğumuz gibi görünmemek için büyük bir çaba sarf ediyoruz. Peki neden? Sürekli sisteme, ters giden her şeye nefret kusarken, başı dik yürüyen cesaretli olan kişileri kamçılamaya, bizimle aynı acıları çekmeye zorluyoruz. 

Peki neden?

Yüreğimiz kıskançlıkla dolu.

Gözlerimiz karanlık.
Aşağılama sanatının öncüsü biz;
Vazgeçtik
Peki neden?

1 yorum :