1 Ağustos 2018 Çarşamba

Kaybolan Yıldız

Amaçsız bir yıldız çiz bana
Uzaklaştıkça parlayan
Yaklaştıkça ışığı sönen, kaybolan
Anlamsız bir şiir oku bana
Hiç bir kadına yazılmamış
Sev, sorgulama
Anlat, ağlama
Dudaklarını hasret bırak
Tenin sende kalsın, kokun yeter bana.
*photo credit: buzzfeed.com



























27 Temmuz 2018 Cuma

Hangimiz daha çok hayvanız?

Allah sizi kahretsin, Allah içinizdeki kötülük kadar sizi kahretsin....

Acele ediyorum Almanya vizesi için saat 08:00’de Alsancak’ta olmam gerekiyor. Babam sabah beni Hatundere istasyonuna bıraktığında kart nerede eşyalarımı toparlamalıyım derken, iki serseri arabaya doğru koşmaya başlıyorlar.

İstasyonun asıl sahiplerine her gün iş dönüşü mutlaka seslenip başlarını okşarım. Tek eğlenceleri arabaların arkasından koşup havlamak olan dünya tatlısı iki köpek. İsimleri yok, sahipleri yok... Biri kahverengi, diğeri beyaz. Beyaz olanın kulaklarını daha küçükken kesmişler. İlk bakışta korkunç kocaman cüsseli görünse de pamuk gibi kalbi onun. 

Köpeğin boynuna sıkı sıkıya bağladıkları ip. İpin ucunda tüylerini görüyorsunuz.

Her gün gerçekleştirdiğim nerede benim oğlum hani benim annem derken beyaz olanın boynunda misina ipi gibi bir şey hissediyorum. Tren geldi koşmam lazım ama onu orada öylece bırakamam. Güvenliğe sesleniyorum. Yardım edin, lütfen yardım edin. Koşuyorlar çünkü onlara benim kadar iyi bakıyorlar. Sıkıca bağlamışlar boynundan havlayamıyor, zar zor nefes alıyor. Öyle ki ipe dokununca canı yanıyor. Onun  canı yanınca benim de canım yanıyor. İnsanların içindeki kötülüğe, iğrençliğe dayanamıyorum.

İnanılmaz tatlı ve insanları seven bir canlı. Ona nasıl kıydınız?
Belli ki biri benim gibi çağırmış. Kendi kötü değil ki nereden bilsin kötülüğü. Ya sevilmek için ya da yemek için yanına gittiği kişilerin şiddetine uğramış. Onu boğarak öldürmek isteyen iblise ise diyecek bir sözüm yok. Umarım tıpkı bu masum gibi nefessiz kalırsın!

O artık mutlu.




7 Mayıs 2018 Pazartesi

Sen

Yüzündeki gülücük 
Ömre bedel
Başkasına gülmüşsün,
Başkasına ölmüşsün,
Bana ne?
Yeter ki gamzelerin açsın.

29 Mart 2018 Perşembe

Benimsin

Başka bir şehirde ve zamanda
Nerede olursan ol
Hangi ten dokunsa, hangi koku sinse
Benimsin, benim.

Gözlerin kör olsa aşktan 
Çocukların olsa
Ölsen sonra, kimse hatırlamasa 
Benimsin, benim.

"Suriyeli Pislik" - "Suriyeli Kahraman Cübeyr"


Bu yazı ön yargıya ithafen;

İri ve çirkin bir köpeğin saldıracağını beklememiz,

Düzgün giyimli birinin, kalpazan olamayacağını  zannetmemiz işte bu yüzden.

Halbuki en güvenilir kişiler kandırmadı mı bizi?

Hani "O" asla yapmaz dediklerimiz.

Hayatta kontrol ettiğimiz veyahut edemediğimiz şeyler var.

Eşitlik, adalet, sevgi yoksunluğu çekiyoruz.

Medenileştikçe gelişeceğimiz bir dünyaya değil;

Ne yazık ki aç gözlülüğün hüküm sürdüğü oyunlarla savaşların başlatıldığı bir döneme girdik.

Savaş yüzünden ülkesini terk etmek zorunda bırakılan milyonlarca insan.
(Ülkemize sığınmak zorunda kalan yabancıların 4 milyona yaklaştığı söyleniyor.)

Ne kadar basit söylüyoruz değil mi? Milyonlar;  işsiz, okulsuz, ailesiz, sevgisiz ve hatta evsiz kalmış.

Milyonlarca kişiden sadece birinin hayatına tanık olan ben. Birazdan 9 yaşındaki Cübeyr'in hayatından sadece bir kesitini sizinle paylaşacağım.

Savaş mağdurları Türkiye'ye ilk sığındığında parklarda yatan yabancılardan o kadar rahatsız olmuştuk ki ülke dışına çıkarılması için bazı mahalle sakinlerimiz imza kampanyası bile başlatmıştı. Türkiye zaten karışıktı, zaten çoğu Türk açlık sınırında yaşıyordu, zaten işsizlik almış başını yürümüştü.

Kısacası onlara sırtımızı dönmek için çok bahanemiz vardı. O kadar çoklardı ki artık çirkin arka mahallelere sığmamışlar, güzelim kordon çimlerinde, sahil kentlerimizin plajlarında yaşamaya başlamışlardı. Ne yalan söyleyeyim, ilk zamanlar ben de korkmuştum. Gerilemekten, yobazlaşmaktan, hırsızlıktan ve hatta tacizden. Herkes gibi KORKMUŞTUM.

Onlar kadar korkmuş muydum gerçekten?

Cübeyr ile sokakta tanıştım. Gereksiz sıradan günümü güzelleştirdiğinden onun bile haberi yoktu.

Çok küçüktü. Hayvanlara acıyıp yardım edenler, nedense onu görmezden geliyordu.

Halbuki o da en az hayvanlar kadar muhtaçtı sevilmeye ve ötelenmemeye. Görünüşü kirli, kalbi büyük, gözleri güzel çocuk: Cübeyr. Öyle bir baktın ki yüreğime; hiç tanımadan, sarılıp sevmek istedim seni.

Cebimdeki para, kalbimdeki sevgi senin olsun istedim. Simsiyah saçları dalgalı, uzun kirpiklerinin gölgesi bembeyaz tenine düşmüş. Mavi-yeşil gözleri o kadar anlamlı. Çocukluğunu belli eden sadece yüzüne çok yakışan çillerin mi?

Elinde ucuz plastik bir flüt. Daha önce hiç bir enstrümanda İzmir Marşı'nı bu kadar güzel çalanı görmedim. Çalışıyor Cübeyr, diğerleri gibi dilenmiyor. O kadar büyük ki yüreği yağmura rağmen ayakları çıplak, buz gibi betona inat çalıyor. Çocuklar çocuk kalmalıydı halbuki.

Paulo Coelho'nun da dediği gibi  "Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın; çünkü bir çocuğun bir yetişkine öğretebileceği her zaman üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmaktır."

Seni izledim Cübeyr: Saçların ıslanmış yağmurda, hayata tutunurken bilmediğin topraklarda, sana tutundum. Onca varlığa rağmen düştüğüm umutsuzlukta; bana gerektiğinde tanıdığın topraklardan uzaklaşıp bilinmeyende ayakta durabilmeyi öğrettiğin için teşekkür ederim.

İleride çok iyi bir adam olacağından asla şüphem yok. Umudunu hiç bir zaman kaybetmemen dileğiyle...

Ece ARAS
Sıradan biri.

27 Kasım 2017 Pazartesi

Uyuşma

Zaman geçiyor.
Zaman tükeniyor. 
Yürüyorum, uyanıyorum. 
Yürümeye devam ediyorum.
Tüm yollar aynı sokağa çıkar gibi aynı noktada uyanıyorum.

İnsanlar değişiyor, olaylar değişiyor. 
Bulunduğum yerler farklı sanki aynı noktadayım. 
Aynı hissetmek; bazı şeyleri anlamaya başladığımdan beri hep sıkıcı. 
Sonra aynaya bakıyorum.
5 yaşındayım, diğer çocukların aksine kalpazanım.
İşim farklı, arkadaşlarım farklı, ben aynıyım. 

Neşeli veya üzgün.
Hasta veya sağlıklı.
Gülerken aynı, ağlarken de aynı. 
Şarkı mırıldanıyorum melodisi aynı.
Sorunun ne olduğunu çözmeye çalışırken de,
Sorununun ne olduğunu anladığımda da aynı. 

Olmadığın bir karakteri canlandırır gibi riyakar.
Sanki beklenmeyen sonlara değil de beklenilenin gerçekleşmediğine ağlıyoruz. 
Mesela; çok mutlu bir anında isteyerek  edilen veda gibi farklı
Delilik veya anlamsızlık.
Bilinen de sıkıcı değil midir halbuki.
Şaşırtmak; bize göre değil belki de.

Tut ki hareket edemiyorsun 
Veyahut konuşamıyorsun. 
Diğer ruhlar. 
Fark ettiklerimiz veya edemediklerimiz.
Zamanı yakalarken de zamanı kaçırırken de aynı. 

Heves ve heyecan: nasıl da umutlu kavramlar değil mi?
Küçükler gibi büyükleri de sevmek neredeyse imkansız.
Önemsenmek ve sonra unutulmak.
Sevgi ve nefret derken; değişen dünya.
Giderken aynı derken,
Sona yaklaşırken de aynı.

4 Temmuz 2017 Salı

Bir Yangın

Sonumuzu farklı formatlarda izlemek;
Başka bedenlerde kavrulmaktı
Bir çift bakıyor uzaktan uzağa
Kavuşmak istiyorlar belki
Bir şarkı çalıyor arka fonda
Hissediyorum onun da yanmış yüreği
Ağlıyor bir kız, aynı ben!
Susuyor bir erkek, tıpkı  sen!
Yüzün  dönük değil artık bana
Eskisi gibi ol diyemiyorum
Sesin  ait değil artık bana 
Seviyorum diyemiyorsun
Söylemesen de olurdu aslında
Çekmeseydin bakışlarını ruhumdan
Her şey siliniyordu bize dair
Geçmişi anımsar gibi  izliyordum bitişimizi
Sonra aniden yangın başladı
En acısı; yerimden kalkıp su bile dökmedim
Cayır cayır yandı her şey bize dair
Ben o yangını, sessizce izledim..

8 Haziran 2017 Perşembe

Akbaba Sürüsü

Hiç tanımadan sevdin insanlığı
Açtın kalbini, onlar seni sevmeden
Saldırın daha da saldırın 
Parçalayın etlerini
Son damlasına kadar emin kanını
Bir gram bile kalmasın geriye
Halbuki o:
Bir çiçeği bile dalından koparmaya kıyamazken
Yararsız bir ot gibi yolup attılar
Daha gidecek yerleri vardı
Tam da yeni duygulara tanık olacakken
Unutulmuş bir ünü savunmaya yetecek gücün var mı?
Söyle dayanabilecek misin?
Yeniden, yeniden ve yeniden savaşmaya
Sevgi dilenen bir köpeği döverek öldürmeleri gibi,
Yemek arayan bir kediyi
Sırf kuyruğunu sürttü diye
Irzına geçmelerini affedebilecek misin?
Hayvan bile olmayı beceremeyen bir insanlığı
Nasıl seveceğini öğret bana
Yeniden, yeniden ve yeniden yaşamaya;
Değer mi gerçekten?

Yok Olmak Zor Değil Artık

Kıskanmak insani bir davranışmış;
Kaybedince anladım.
Bir orman susuzlukta nasıl çölleşir.
Bir okyanus umutsuzlukta nasıl kurur
Anlamak zor değil artık.

Çok sıradandı varlık;
Anlamak ve kahrolmak,
Eski bir sevdayı anmak,
Hayıflanmak ve hatta pişmanlık
Kaybolmak zor değil artık.

Sen; zaman gibi hayırsız,
Hiç yaşanmamış gibi anlamsız
Sanki hiç gitmeyecek gibi var olan
Sonra hiç var olmamış gibi giden
Kabullenmek zor değil artık.

28 Mayıs 2017 Pazar

Söz uçar; Ezgi kalır


İlk tanıştığımız anı hatırladığımda hala yüzümde aptal bir gülümseme oluşuyor. Belki de hanımefendi kelimesi seni tanımlamak için ortaya atılmış olabilir. Hayatımda tanıdığım en kibar kişi, hiç abartmıyorum sensin. Aklıma gelen ilk şeyi söyleyen biri olarak daha en başından anlaşamayacağımızı düşünmemin tabi ki abimi paylaşamam ile ilgisi yok:) (Bildiğin kurulmuşum sana)

Zaman en iyi öğretmen aslında. Gelin-Görümce evresine geçtikten sonra, iş arkadaşı da olunca haliyle birbirimizi daha yakından tanıma fırsatı bulduk. Toplum olarak ön yargılardan beslenen bir tür olduğumuz için seni yeterince tanımayan kişilere gerçek seni kendi gözümden anlatmak isterim:


Abimin eşi, iş arkadaşı, yüksek lisans sınıf ve sıra arkadaşı, dostum ve kardeşim derken; yıllar anılar biriktirdi bize. İş yerinde aynı ses tonunda defalarca ismimi söyleyip, her defasında bilgisayarında ilgimi çekmeyen şeyleri zorla bana göstermelerin, öğle tatillerinde hep ikimizin yağmura yakalanmaları, karşımda otururken birden ağlamaya başlaman (genelde üzücü bir video izlerken veya haber okurken yaşadığın duygu patlamaları) ve sonra kahkahalarla gülüşlerimiz, bana taktığın gülünç lakaplar (boring turtle 32, buzdolabı, börülce ve burada paylaşamadığım niceleri:) yoga anılarımız, aramızdaki şifreli konuşmalarımız, okul anılarımız, bitmeyen bitirme tezimiz, masamdaki suyu gizli gizli içmelerin, sabah kahvaltılarımız ve en komiği sevgili gibi beraber gittiğimiz meşhur iş gezilerimiz...



"Korkunun ecele çaresi yok, pişman olmayacaksın" bir EZGİ felsefesi!
Cümleyi açmak gerekirse; Kapadokya'da balona binmeye karar verdiğin an ve benim asla kabul etmeyeceğimi bile bile "Gelmiyorsan tek başıma gidiyorum" dediğinde yükseklik korkuma rağmen en kötü balon düşer, düşerse de vicdan azabı çekmeyecek misin ece diye sabahın 5'inde seninle balona binmemi unutamıyorum. Şimdi dönüp baktığımda iyi ki diyorum...




İnanmak ve sevmek. Çoğumuzun başaramadığı bir olgu. İnanarak hayallerin gerçekleşebildiğine senin sonsuz gülüşünden öğrendim. Hayat hep muhteşem değildi. Bazen üzülmek ve sonra elindekilerin kıymetini bilmek gerekirdi. Güçlü olmak için aile olmak yeterliydi.

Hayallerin gerçek olduğuna ve hayatın ise bir oyun olduğuna her daim inanman dileğiyle..

İyi ki doğdun.
Seni çok seviyorum.

G&G